13 Haziran 2014 Cuma

BAHARIN HÜZNÜ, PORTAKAL ÇİÇEKLERİ VE MADEN!

Portakalların çiçek açmaya başladığı günlerde yazmaya başlamıştım yazımı aslında; hayat sevincinden, baharın enerjisinden, yaşamın güzelliğinden ve turuncudan bahsedecektim sizlere. Mavi gökyüzü altında portakal ağaçlarının insanın içini açan ama bir o kadar da baygın kokusundan ve melisa otunun gecelerimi artık nasıl da rehalı rehalı kokutuyor oluşundan...

Sonra, sonra dünyayı başımıza yıktılar. Mecazi olarak bizim, gerçek olarak ise Soma'daki kardeşlerimizin. İşin kötü yanı olayın üzerinden daha sadece BİR AY bile geçmemişken; artık nasıl bir ülkede yaşıyorsak olaylar unutuldu ve bugün yeni trajedilerin eşiğinde bir ülkedeyiz yine ve yeniden! 

Sevgili okuyucularım, sizlerden beni bağışlamanızı rica ediyorum. Ülkede her gün kocaman ve kapkaranlık bir güne uyanırken; her ne kadar hayat içinde umudunu da barındırsa da, portakal reçelinin turuncusunu ve neşesini hayatın paylaşmak zor oluyor. Elbette ki ne yüreğimizin acısı, olayı birinci derece yakınlarıyla yaşayanlar kadar büyük ne de çaresizliğimiz. İnsana yaşamanın bile esef verdiği şu günlerde benden en azından bir süreliğine herhangi bir tarif beklemezseniz sevinirim. Evet biz yaşıyoruz ve yeniyi her zaman üretiyoruz ama kabullenilmiş çaresizliğin her yerimizi sardığı şu günlerde neşeyi paylaşmak sadece nobranlıkmış gibi geliyor bana.

En yakın zamanda tekrar görüşmek üzere, çok mutlu olmasa da en azından daha mutlu günlerde... Sevgiyle...

13 Nisan 2014 Pazar

İZMİR'E BAHAR GELDİ! URLA PAZARINDA ENGİNARLAR, KUŞKONMAZLAR, SARMAŞIKLAR

Doğa bütün hızıyla uyanıyor. Onca kıyamet haberinin, mutsuzluğun, umutsuzluğun ve cinnetin arasında bize yaşamak için nedenler sunmaya devam ediyor. Çok spiritüal bir insan değilimdir ama bu kıştan sonraki uyanış her seferinde derinden etkiler beni. Göğe yükselmiş kuru dalların uçlarında ben de varım diye seslenen tomurcuklar, daha bir mavi parlayan hayatımın vazgeçilmezi deniz. Köpeğim bile o kadar hareketli, o kadar mutlu; her yerde kuşlar ötüşüyor. Bahar ne güzel!

BAHARIN HABERCİSİ STARLİÇYALAR

Her bir hücreme hayat yeniden doluyor sanki; vazgeçmeye bu kadar yakınken bile tutuyor sanki beni.  Hayata küsenlere, kinin ve nefretin peşinden koşanlara, kendinden başka kimseleri sevmeyen umursamayanlara inat bahar sanki yavaşla, hayatı ve hayatındaki herkesi ve tüm canlıları sev diyor bana. Aslında herkese söylüyor ama günlük hayatın koşuşturmacasına, kendi kibir ve hırsına yenik düşenlerin duymasını beklemiyoruz tabii ki baharın çağrısını. İnsan etrafındaki koşuşturmacaya inat yavaşlayabildiği zaman çıkarıyor zaten ancak hayatın tadını. Zorlama aktivitelerden, kendiyle örtüşmeyen kavgalardan, kendine uymayan yapmacık gösterişlerden uzaklaştığı zaman ancak anlayabiliyor hayatın değerini. Ve bahar sanki etrafımdaki bulutların arasından bana güneşini göstererek bana hayatın parlaklığını yansıtıyor.

URLA PAZARI

Bahar ne güzel! Kaoslarla dolu bir kışı geride bıraktığınızda, bedenen değil ama zihnen bu kadar yorgun olduğunuzda bahardan güzel ilaç yokmuş meğerse. Ben de kendimi bahara bıraktım şimdilerde; denizin kokusunda sahil yürüyüşleri ve asıl konumuza gelirsek mevsimin güzelleri. Zihnimizi temizlemeye başlamak için önce bedenimizin bahara uyum sağlaması gerek sanki. Temizlenme, doğayla uyumlu slalomlar çizmek gibi aslında ve bahar bize buralarda öyle büyük hazineler sunuyor ki! İşte durup, yavaşlayıp, tüm bu elimizdekiler için doğaya teşekkür etme zamanıdır şimdi. Kışın, üstelik toplumsal olarak pas, kir ve pus içinde geçirdiğimiz kışın etkilerini silmemizin zamanıdır şimdi.

Geçen hafta sonunu İzmir'e yakın muhteşem güzellikteki Urla'da geçirdik. Şanslıyım ki orada bir evimiz var ve baharda, sadece kendini dinleyebilmek için muhteşem bir yer Urla. Yemyeşil doğası, uzaklarda turuncu güneşlerin battığı denizi, mandalina tarlaları, üzüm bağları, bin bir çeşit ot barındıran toprakları. Ve ilk baharda bize doğanın verdiği en keyifli tatlardan birisi; enginar. İzmir'de baharın gelmekte olduğunun müjdesi. Enginar, beraberinde bakla ve sonra bezelye ya da araka. Ne cömertsin ey ilk bahar ve ne kadar da lezzetlisin.

Urla'da pazar cuma günü kurulsa da cumartesi ve pazar günleri de devam ediyor. Özellikle pazar günleri ilçeye uzaklardan gelenler de göz önüne alınarak daha renkli, daha çeşitli ve tabii ki biraz daha pahalı oluyor her şey.  Geçtiğimiz pazar ise ben yine pazar gezerken ne kadar mutlu olduğumu hatırladım, özellikle de pazara girer girmez gördüğüm tazecik kuşkonmazlar sayesinde. Ege'de hemen hemen tüm yörelerde aslında yetişir kuşkonmaz hem de doğal olarak. Bizim ahali de buna SARMAŞIK der. Bildiğiniz anlamda kuşkonmazı andırır zaten ama adı kuşkonmaz değildir. Ama benim bahsettiğim kuşkonmazlar sadece sarmaşıklar değil. Sarmaşıklarla beraber beyaz ve yeşil kuşkonmazlar da satıştaydı. 

SARMAŞIK
Ben pazarda kuşkonmaz satıldığına ilk defa denk geldim ve bu çok sevdiğim lezzeti böyle tazecik çıtır çıtır görünce de hem Urla'ya hem de bahara bir kere daha teşekkür ettim. Sarmaşık ile henüz bir maceram olmadı ama aldığım kuşkonmazlar öyle güzel öyle çıtır ve öyle inceydi ki bir kısmını çıtır çıtır yemiş olsam da geri kalanını hafifçe haşlamaya bile gerek duymadan sadece tuzlu tereyağında biraz soteleyerek tükettim yanında güzel bir parça somon balığı ile.


















Kuşkonmaz dendiğinde aklıma ilk önce kremalı kuşkonmaz çorbası geliyor; Sorrento'da bir akşam içtiğim koyu kıvamlı, lezzetinden hiç bitmesin istediğim bir kremalı kuşkonmaz çorbası. Aile muhabbeti, ılık İtalyan sonbaharı... Şimdilik benim beyaz kuşkonmazlarım daha çorba olamadı ama  yeşil kuşkonmazları dediğim gibi somonla tükettim ve müthiştiler. 

Şekline de tadına da bayılıyorum kuşkonmazın sanırım. Haftaya da gidip kesin alacağım pazardan. Enginar gibi sadece kısıtlı bir mevsimde çıkan bu hazineyi bünyemde depolamaya çalışıyorum. Konserve hali pek hoşuma gitmiyor  nedense.

Kuşkonmaz ve somonu tüketirken yanında lezzetli çıtır çıtır bir de salata yaptım. İnce kıyılmış rezene, tazecik roka, sulu portakal dilimleri ve tatlı çıtır sultani bezelye. 


REZENE SALATASI
Üzerine saf sızma zeytinyağı, kaliteli balsamik sirke ve çörek otu ile hazırladığım bir sosla somona eşlik ettiler. Rezeneleri tereyağı ve portakalla da soteleyebilirsiniz, ya da biraz pembe greyfurt ve limoncello ile. Tavsiye ederim. Şimdilik tavsiye ediyorum, tarifini de bir gün paYlaşırım.

Tezgahlar arasında ilerlerken bir de bol bol bezelye gördüm. Bizim buralarda iri taneli olanına araka denir. Ben genelde İglo marka dondurulmuş bezelye kullandığım için çok dikkat etmesem de bir anda frene bastım ve göz bebeklerimin büyüdüğüne eminim o anda. Sultani bezelye görmek öyle her Türk gencine nasip olmaz ne de olsa. Yurt dışına çıktığımda marketlerde dondurulmuşuna özenerek baktığım bu tatlı çıtır çıtır bezelyeyi bu şekilde karşımda görünce tam bir ciğerci kedisine dönüştüm! Sultaniyi almayı pazar çıkışına bıraktım ki ezilip başına bir iş gelmesin. 

PAZARDAN ALDIKLARIMI DİZDİM SİZE FOTOĞRAF ÇEKTİM!

Şimdi gelelim baharın bize sunduklarını tüketmeye. Öncelikle Ege'nin göz bebeği enginardan başlamak istiyorum. Enginarın nasıl temizlendiğini anlatma ihtiyacı hissetmedim açıkçası. İnternette videolu gösterimi de dahil olmak üzere her türlü bilgiyi bulabilirsiniz. Benim size ek olarak verebileceğim ip uçları tamamen farklı. Mesela enginarı temizleyeceğiniz bıçağı önce limonla ovun. Enginar, bıçağın metali değer değmez oksitlenen kararan ve bu özelliği benim sinirimi fazlasıyla bozan bir sebze. Limonla ovarak bıçağın metalini alkali halde sabitlemeye çalışıyoruz ki enginarımız sakız gibi beyaz olsun piştiğinde pırıl pırıl gözüksün. 



Büyükçe bir kaseye de limonlu, limon tuzlu ve unlu su hazırlıyoruz; limonu sıkıp kabuklarını da suya atabilirsiniz, amaç alkali seviyesi yüksel suya kestiğimiz ve temizlediğimiz enginarları hemen hemen atıyoruz ki aman bu narin sebzeler havayla temasta da oksitlenip kararmasın, limonlu suyunda beklesin. Açıkçası ben un kullanmıyorum bu işlemde ama kullananı çok duydum, denemek isteyen olursa buyursun.  



















Enginarı nasıl pişirebilirsiniz? İşte bu konuyla ilgili pek çok fikrim, pek çok sevdiğim yöntem var. Bugün size içi bakla dolu enginarı anlatmak istiyorum, daha pek çok çeşidi var ve bu sezon enginarlar geçmeden size birkaçını daha anlatmış olmayı ümit ediyorum. Malum biraz uzun yazıyorum ya hani hepsini yetiştirebilir miyim bilmiyorum.

İÇİ BAKLA DOLU ENGİNAR:

Enginarlarımızı dolmalık olarak hazırlıyoruz. Şöyle ki, limon sulu kasemizi hazırladıktan ve bıçağımızı limonla ovduktan sonra büyük ve yaprakları hafifçe açılmış ve gevşemiş enginarlarımızın saplarını düzgün bir şekilde kesiyoruz. Dolma yapacağımız için enginarların tabanının düzgün olması önemli. Dış yapraklarından iyice kartlaşmış olanları aldıktan sonra, enginarın üst kısmından iki parmak kalınlığında bir bölümü kesiyoruz. Şimdi enginarın ortasına ulaşabilmek için kenar yapraklarını aça aça ortasındaki tüylü alana ulaşıyoruz. Limonla ovduğumuz bir tatlı kaşığı yardımıyla içindeki tüylerden kurtuluyoruz şimdi de. enginarımız dolma işlemine hazır durumda şimdi. Hemen limonlu suya alıyoruz, bütün enginar su altında kalsın diye de üzerlerine tencere kapağını ağırlık olarak koyuyoruz. 

Enginarlarımızın hepsi hazır olunca; sıra iç baklalarımıza geldi. Bütün enginarları dizebileceğimiz büyüklükte bir tencerenin içine saf sızma zeytin yağını koyduktan sonra ince ince kıyılmış taze soğanları hafifçe kavuruyoruz, soğanlar çıtırlığını kaybettikten hemen sonra da baklaları tencereye ekliyoruz. İçine çok az su ilavesi yaptıktan sonra iki ya da üç dakika bu halde pişmeye bırakıyoruz. Baklalar yarım pişmiş haldeyken kıyılmış dereotunu baklalara daha da lezzet katması için tencerenin içine boca ediyoruz. 

Ardından da bu karışımı enginarların içine doldurup, tencereye de biraz daha zeytinyağı ve enginarların ortasına kadar gelecek şekilde su koyup dolmalarımızı pişmeye bırakıyoruz. En geç yirmi dakika sonunda dolmalarınız hazır halde olacaktır. Yemeğin tuzunu ve karabiberini mutlaka koyun. Ben yazmıyorum ama yemeğin lezzetini ortaya tuz çıkarır unutmayın. Keyfinize göre tuz eklemek sizin elinizde.



Bakla çoğunuz için tüylü tüylü bir şey olabilir. Ben de sakız bakla bulmadıkça kabuklu halde yemeğini yapan birisi değilim gerçekten de ama iç baklanın mucizesine tanık olun derim bitmeden. Haşlayıp piyaz gibi de yiyebileceğiniz iç bakla benim için enginarın yarenidir. Baklalı enginar çanak içine koyarak da güzeldir, parça parça pişince de güzeldir. Pilav halinde tüketilince, risottosu yapılınca da güzeldir. Yeter ki yanında taze soğan ve bol dereotu ile pişirin. Taze bakla içini püre haline getirip yeşil fava da elde edebilirsiniz ve balığınıza bir çeşit garnitür olarak kullanabilirsiniz. Ben taze bakla içini en çok enginara yakıştırırım ama. Bahar demek baklalı enginar demektir benim için, bir de can erik. Ancak o tamamen başka bir konu.


















Enginarın pek çok tarifi ve baharın yeni lezzetleriyle yine burada olacağım. Pazarlar kıpır kıpır buralarda, mutlaka uğrayın. Urla, Alaçatı, Sığacık, Bademli ve daha nice eğlenceli pazar var buralarda. Gelin bence pişman olacak bir şey yok buralar çok keyifli. Ha bu arada enginarı yerken yapraklarını tek tek sıyırmayı unutmayın sakın. Hem çok lezzetli hem de çok eğlenceli.